28 Şubat’ın 28. Yılında: “Vesayetçi Zihniyetin Yeni Oyunlarına Geçit Yok!”

28 Şubat 1997 süreci, aradan 28 yıl geçmesine rağmen açtığı derin yaralarla, milletimiz için kara bir lekedir. 


Milletimize ve değerlerine karşı gerçekleştirilen bu post modern müdahale; sosyal hayattan ekonomiye, eğitimden, insan haklarına, savunmadan, sağlığa, siyasetten, dış politikaya kadar pek çok alanda ülkemize onarılması zor zararlar vermiştir. 


Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV) olarak, 28 Şubat’ın yıldönümünde bu hukuk ve insanlık dışı müdahaleyi bir kez daha telin ediyor, milletimizin varoluş değerlerini korumaktaki kararlılığımızı vurguluyoruz.


28 Şubat süreci, doğrudan doğruya inançlı kesimleri hedef alan kapsamlı bir toplumsal mühendislik projesidir.


“İrtica ile mücadele” adı altında yürütülen bu süreçte temel hak ve hürriyetlere, ifade ve inanç özgürlüğüne kabul edilemez müdahalelerde bulunuldu. Sıradan dindar vatandaşlardan öğrencilere, akademisyenlerden, bürokratlara kadar geniş bir yelpazede insanımız yoğun baskılarla, hak ihlallerine maruz bırakılıp mağdur edildi.


İmam Hatip okullarının orta kısımları kapatıldı, bu okullara yeni öğrenci alınmadı.  Tüm meslek liselerinin üniversiteye girişini engellemek için katsayı engeli getirildi.


Başörtülü kız öğrenciler tüm eğitim kademelerinde eğitim haklarından mahrum bırakıldı; birçoğu okulunu terk etmek zorunda kaldı. 


Kimi üniversitelerde kurulan ikna odaları ile başörtülü öğrencilere psikolojik baskı uygulanarak, başlarını açmaları telkin edildi.


Üniversite hocasından, öğretmenine, kamu çalışanından, subayına dek inancını yaşamak isteyen herkes fişlendi ve ayrımcılığa uğradı. On binlerce öğrenci okulundan uzaklaştırılırken, MİT raporlarıyla akademisyenler “irticacı” diye etiketlendi, sakıncalı ilan edildi ve  görevden alındı. 


Kamu kurumları  “laik kamu alanı” ilan edilerek dindar vatandaşların dışlanması kurumsallaştırıldı. Başörtülü öğretmen, doktor, memur ve hatta eşi başörtülü olan subay ve polisler soruşturmalara uğradı, bir kısmı mesleğinden atıldı.


28 Şubatçı zihniyet, sadece kamu personelini değil, sivil toplumu ve iş dünyasını da hedef aldı. Bir yandan gönüllü kuruluşlar, vakıflar ve dernekler “irticacı” yaftasıyla kıskaca alınırken, diğer yandan Anadolu’da filizlenen müteşebbis kesimler “yeşil sermaye” damgasıyla itibarsızlaştırıldı.


Ekonomik alanda ise 28 Şubat’ın bedelini bütün Türkiye ödedi. Milli Güvenlik Kurulu kararlarıyla başlayan süreç, ülke ekonomisinde onarılması güç yaralar açtı.


Yolsuzluklar ve hortumlamalar sonucunda 1997-2001 arasında 20’den fazla banka battı veya TMSF’ye devredildi.


Sonuçları itibarıyla 28 Şubat, sadece siyasi bir kriz değil, 2001 yılında patlak veren ağır ekonomik krizin adeta zeminini hazırlayan derin bir toplumsal travmadır.


FETÖ terör örgütü de 28 Şubat sürecinde aktif rol oynamıştır. Kendini cemaat kisvesi altında gizleyen bu yapı, o dönemde meşru hükümete karşı darbecilerle iş birliği yapmış, adeta vesayetin sivil ayağı olarak hareket etmiştir.


FETÖ terör örgütü lideri, sivil hükümete yönelik olarak “Artık emaneti ehline teslim edin, çekilin” çağrısı yapmış, 28 Şubat sürecini başlatan MGK kararlarını ise “İslami usullere göre bir içtihattır, hata da yapsalar sevap kazanırlar” diyerek övmüştür.  Hatta dönemin komutanlarını “asker daha demokrat” sözleriyle takdir ederek açıkça darbecileri desteklemiştir.


FETÖ,  28 Şubata “dini” bir kılıf giydirmeye çalışmış, birçok samimi insanı da maalesef yanıltmıştır. FETÖ bu darbeden zarar görmek bir yana, güçlenerek çıkmış ve devletin kılcal damarlarına sızarak, 15 Temmuz 2016’da da hain darbe girişimine kalkışmıştır.
28 Şubat, “silahsız kuvvetler” tabir edilen medya ve bürokrasi eliyle bir vesayet düzeni kurmuştur.


Bütün bu baskı ve zulümler neticesinde, 28 Şubat ile başlayan karanlık dönem milletimizin kayıp yılları olarak tarihe geçmiştir. Ülkemizin çok partili hayatında neredeyse her on yılda bir yaşanan darbeler silsilesinin bir parçası olan 28 Şubat, bu yönüyle de “bir daha asla” denilmesi gereken acı bir tecrübedir.


Vesayet odaklarının bütün baskılarına rağmen, 28 Şubat sürecinde TGTV çatısı altındaki vakıf ve dernekler ile diğer pek çok sivil toplum kuruluşu, o dönemde gerek kamuoyu açıklamalarıyla gerek hukuki girişimlerle bu haksızlıklara karşı tepkilerini ortaya koydular. Başörtülü öğrencilerin eğitim hakkını savunmak için platformlar oluşturuldu, mağdur ailelere destek verildi, “başörtüsüne özgürlük” eylemleri düzenlendi. İnsan hakları örgütleri, yaşanan hak ihlallerini raporlayarak ulusal ve uluslararası kamuoyunu bilgilendirdi. İmam hatip okulları mezunlarının kurduğu gönüllü kuruluşlar ve mezunlar, katsayı adaletsizliğine karşı yıllarca hukuki ve sosyal mücadele yürüttüler. Sendikalar, inançlarından dolayı mobbinge uğrayan kamu personelinin sesi oldular. TGTV üyeleri, bu zor dönemde dayanışma içinde hareket ederek milletimizin değerlerini savunmuştur. 


TGTV ve üye kuruluşlarımız da üzerlerine düşeni yaparak, “Bin yıl sürecek” denilen bu karanlık düzen, milletimizin kararlı duruşu sayesinde kısa sürede sona ermiştir. 


Milletimiz, 2002 seçimlerinde vesayetçi aktörleri sandıkta tasfiye etmiş; akabinde gelen reformları destekleyerek  toplumda 28 Şubat’ın izleri silinmiştir. 


28 Şubat davalarında yıllar sonra da olsa çıkan mahkûmiyet kararları, darbecilerin er ya da geç hesap vereceğini göstermiştir. Bu tür hesaplaşmalar, toplum vicdanının rahatlaması ve milletimizin güçlenmesi adına önemlidir.


28 Şubat’ı unutmamak ve unutturmamak, geleceğimize bir borcumuzdur. Darbelerin, ülkemize nelere mal olduğunu gençler iyi öğrenmeli ki bir daha böyle karanlık senaryoları kimse yazmaya cüret edemesin. Milletimizin feraseti ve inancı sayesinde, darbeci odaklar tarihin çöp sepetine atılacaktır.


28 Şubat postmodern darbesi, üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen farklı araçlarla tekrar sahneye konulmak istenmektedir. Türkiye, vesayetçi sermayeye, darbe zihniyetine ve ihanet şebekelerine teslim olmayacaktır!  28 Şubat’ta bu millet diz çökmemiştir, bugün de çökmeyecektir!


Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı ve üye kuruluşlarımız olarak, 28 Şubat’ın 28. yılında milletimizin varlığını ve değerlerini, inanç özgürlüğünü dün olduğu gibi bugün de savunmaya devam edeceğiz. Milletimizi ve değerlerini hedef alan her girişimin karşısında durmak, her bir sivil toplum kuruluşunun ve mensubunun asli vazifesidir. Bizler, bu ülkenin sivil toplumu olarak darbeci zihniyetin karşısında birlik ve dayanışma içinde tek yürek, tek bilek durmaya, milletimizin yanında durmaya devam edeceğiz. Bu vesileyle tüm vatandaşlarımızı, vesayet oyunlarına karşı uyanık olmaya, geçmişten ders alarak ülkemizin geleceğine sahip çıkmaya, kardeşlik ve dayanışma ruhunu korumaya davet ediyoruz. Birlik ve beraberliğimiz, yeni 28 Şubatlar yaşanmamasının en büyük teminatıdır.


Kamuoyuna saygıyla duyurulur.


Av. İsmail Tuğrul
Yönetim ve İcra Kurulu Başkanı